Paylaşımlarımız devamlı olacaktır,bizi izlemeye devam edin!!Ödevler-Dersler-Hukuk-Edebiyat Profesyonel çalışmalarla karşınızdayız İletişim için:Mehmetmeric35@gmail.com

11 Kasım 2015 Çarşamba

Sherlock Holmes Short Stories Çevirisi

Hazırlayan:MEHMET MERİÇ UÇAR

SHERLOCK HOLMES KISA HİKÂYELER


Benekli Kordon
      Bu hikâyenin gerçekleştiği sıralarda arkadaşım Sherlock Holmes’in Londra’nın Baker Street caddesindeki apartman dairesinde yaşıyorduk. Oldukça hızlı ve erken başlayan bir sabahtı. Siyah elbiseli genç bir kadın bizimle görüşmeye geldi. Kadının yüzü bembeyaz olmuş ve her halinden oldukça yorgun ve mutsuz olduğu anlaşılıyordu.
            “Ben korkuyorum! Ölmekten korkuyorum Bay Holmes!” diye haykırdı ve ardından devam etti. “Lütfen bana yardım edin! Henüz otuz yaşında bile değilim fakat bütün saçlarım resmen beyazladı! Ben çok korkuyorum!”
            Holmes nazik ve yardımsever bir tavırla “Sadece otur ve bana hikâyeni anlat” dedi.
             “Adım Helen Stoner, üvey babamla, Dr Grimesby Roylott, şehrin yakınında bir köyde yaşıyorum. Üvey babamın ailesi bir zamanlar çok zenginmiş fakat üvey babam doğduğu sırada hiç paraları kalmamış. O da tıp okuyarak doktor olmak istemiş ve Hindistan’a gitmiş. Daha sonra kız kardeşim Julia ve ben çok küçükken annemle tanışıp evlenmişler. Tahmin ediyorsunuz ki öz babamız önceden ölmüştü.”
            Holmes sordu “Annenin büyük ihtimal bir miktar parası vardı değil mi?”
            “ Evet, annemin çok parası vardı üvey babam ise çok fakirdi fakat annem sayesinde artık fakir değildi.”
            “Bayan Stoner biraz daha ondan bahseder misiniz bana” dedi.
            “Tabi ki o öfkeli biriydi. Bir zamanlar Hindistan’da kavgalı olduğu bir uşak vardı ve onu öldürdü. O hapse girdikten sonra biz İngiltere’ye dönmüştük. Sekiz yıl sonra beklenmedik bir şekilde annemiz vefat etti. Annemin bütün malvarlığı babamın oldu fakat kız kardeşim ve ben evlenmemiz durumunda babam bize de her yıl iki yüz elli Euro göndermek zorundaydı.”
            Bay Holmes  “Sen şimdi onunla birlikte köyde mi yaşıyorsun? ”
            “Evet, fakat o hep evdedir ve hiç kimse asla onu görmez. Şimdilerde gittikçe daha saldırgan olmaya başladı ve bazen köydeki insanlarla kavga ediyor. Artık herkes ondan korkuyor, onu gördükleri zaman yollarını değiştiriyorlar. İnsanlar bahçenin etrafında ve içinde rahatça gezen Hindistan’dan gelen vahşi hayvanlarından korkuyor fakat korkulan tek şey onlar değil birde etrafta bulunan Çingeneler var tabi. Bir arkadaşı onları Hindistan’dan gönderiyor. Üvey babam vahşi insanları seviyor ve o Çingenelerde istediği zaman istediği yere geliyor ve kalıyorlar. Kardeşim ve ben oldukça fakir bir yaşam sürüyoruz ve mutlu değiliz. Evimizde uşağımız yok. Onlar her zaman üvey babamızdan korkup işi bırakıyorlar. Bizde kendi işimizi kendimiz yapmak zorunda kalıyoruz. Julia otuzlu yaşlarında öldü ve onunda saçları benimkiler gibi bembeyaz olmuştu.” 
            “Ne zaman öldü?”
            “İki yıl önce öldü ve ben bu nedenle buradayım. Biz oturduğumuz yerde hiç kimseyle tanışamaz ve konuşamazdık. Bazı zamanlar ailemizden insanlar ziyarete giderdik. Sonraları Julia orada genç bir adamla tanıştı ve evlenmek için üvey babamızı da ikna ettiler. Fakat bir sure sonra o öldü.” Bayan Stoner ellerini yüzünün önüne koyarak birkaç dakika kadar ağladı.
            Sherlock Holmes gözleri kapalı bir şekilde dinledikten sonra gözlerini açtı ve kadına doğru dikti. “Onun ölümüyle alakalı her şeyi bana anlatır mısınız?” dedi.
            “Her şeyi oldukça iyi hatırlıyorum. Korkunç bir andı!” ardından devam ediyor “Bizim evimizde alt katta üç adet yatak odamız vardı. İlk oda üvey babamın ki onun yanında kardeşiminki kardeşimin odasının yanındaki odada benim odamdı. Odaların hepsinde pencere vardı ve bu pencereler bahçeye bakıyordu kapılarda koridora açılıyordu. Bir gece üvey babamız odasında Hindistan’dan gelmiş çok ağır olan sigarasından içiyordu. Julia uyuyamıyordu çünkü sigaranın dumanı ve kokusu onun odasına geliyordu bir süre sonra benim odama gelerek benimle konuştu. Yatağına dönmeden önce bana bir soru sordu “Helen, sende gece yarısı ıslık sesi duyuyor musun?” şaşırarak hayır dedim kardeşim ise “Çok güçlü” diyerek yüksek bir ses olduğunu söyledi. Sonrasında devam etti “Bazı zamanlar ıslığı duyuyorum fakat nereden geldiğini anlamıyorum. Sen neden duymuyorsun ?” dedi. Ben güldüm ve ondan daha ağır bir uykum olduğunu söyledim. Sonrasında Julia odasına gitti kapıyı kilitledi.
            Holmes sordu “Neden kapıları kilitliyorsunuz?”
            Helen cevapladı “Biz Çingeneler ve vahşi hayvanlardan korkuyoruz.”
            Holmes “Lütfen devam et” dedi
            Helen devam ediyor “O gece uyuyamadım çok fırtınalı bir geceydi oldukça fazla yağmur yağıyordu ve çok rüzgâr vardı. Aniden bir kadın çığlığı duyuldu. Bu ses kız kardeşime aitti. Koşarak koridora çıktım ve sadece ıslık sesi duyuluyordu bir dakika sonra bir metalin yere düşme sesi duyuldu bunun ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Kız kardeşimin odasına doğru koştum. Kapıyı açtı ve yere düştü. Onun suratı bembeyaz olmuştu ve korku içindeydi. Ağlıyordu “Yardım et, Yardım et Helen, ben hastayım ve ölüyorum!” Kollarımla onu sardım, ardından korkunç bir sesle bağırdı “Helen! Aman Allah’ım, O benekli kordon!” sonrasında konuşmak istedi fakat yapamadı. Üvey babamı çağırdım, ona yardım etmeye çalıştık fakat başaramadık. Sevgili kardeşim öldü.”
            Holmes sormaya devam ediyordu “Islık ve metal düşme sesi hakkında emin misiniz?
            Helen cevaplıyor “Oldukça eminim”. “Ama yinede yanılmış olabilirim çok korkunç ve fırtınalı bir geceydi. Polis onun neden öldüğünü anlayamadı. Onun kapısı kitliydi ve odasında hiç kimse yoktu. Vücudunda zehirlendiğine dair de bir şey bulamadılar. “Benekli kordon” neydi?  Çingeneler boyunlarına bu tarz yuvarlak bir şeyler takıyorlar. Bilmiyorum yinede çok korkmuştum. Belki de Çingeneler yaptı. Siz ne düşünüyorsunuz Bay Holmes?
            Holmes bir dakika duşundu  “Bu soru oldukça zor lütfen devam edin”
            Helen Strolen devam etti “İki yıl önce kız kardeşimden sonra oldukça yalnızlık çekiyordum fakat bir ay önce erkek arkadaşım bana evlenme teklifi etti. Üvey babam da onay verdi ve biz yakın zamanda evlenecektik fakat iki gün önce benim yatak odamda duvarlarla alakalı tadilat olduğu için kız kardeşimin eski odasına gittim ve önceki gece tekrar o ıslık sesini duydum. Duyar duymaz hızla oradan uzaklaştım. Bu sorun hakkında yardım edecek misiniz size sormak için Londra’ya geldim. Lütfen bana yardım edin Bay Holmes bende kız kardeşim gibi ölmek istemiyorum!”
            Holmes “Hızlı hareket etmeliyiz. Sizin evinize bugün gelip odalara göz atmamız mümkün mü? Fakat üvey babanızın bundan haberi olmamalı.”
            Helen Strolen “O bugün Londra’da sizi göremez teşekkür ederim Bay Holmes artık daha iyi hissetmeye başladım.”
           



Holmes ve Watson maktulün evinde
            Holmes gündüz dışarı çıkmıştı bir süre sonra öğle yemeği zamanında geri geldi. Sonrasında beraber trenle Bayan Helen’in köyüne gittik oradan da taksiyle evine vardık.  Holmes beni anlıyor musun dedi ve devam etti “Arkadaşımız Roylott’un kızlarına ihtiyacı var çünkü ölü eşinden dolayı ona gelen 750Euro var. Bu sabah dışarıda aklıma geldi bu. Çingeneler, ıslık, kordon bunları anlamak çok zor fakat benim bunlara bir cevabım var.”
            Biz eve vardık ve Helen Stoner bize yatak odalarını gösterdi. Biz ilk olarak onun odasından başladık. “Neden yatak odanızın duvarına tadilat yapılıyor?  Tadilat yapılacak bir şey yok gibi gözüküyor.”dedi Holmes.   
            “Haklısınız. Bende kız kardeşimin odasına geçmem için yapılmış bir plan olduğunu düşünüyorum bu olanların.”
            Holmes “Evet” diyerek devam etti beraber Julia’nın odasına gittik ve Holmes çok dikkatli bir şekilde pencereden dışarıyı gözlemledi. “Dışarıdan kimse gelmiş olamaz.” dedi ve odaya bakarken devam etti “Neden bu çanın ipi yatağın üzerinde.” dedi.
            Bayan Stoner “Üvey babam iki sene önce onu oraya koymuştu. Uşağı çağırmak için kullanıyordu. Benim ve kardeşimin kullanmasına asla izin vermiyordu. Kardeşimin ve üvey babamın odasının arasında bir apartman boşluğu(ışıklık) var ve çanın ipini buradan geçirdi.” dedi.
            Holmes ipi çekti fakat çalışmıyordu şaşırdı oldukça ilginç olduğunu duşundu ve neden hava boşluğunu duvarın burasına saklama gereği duymuşlar diye düşündü. Çünkü genelde bu bölüm duvarların dışında olur.
            Sonrasında üvey babasının odasına gittik ve Holmes orada büyük metal bir kutu gördü. Bayan Stoner “Üvey babam orada iş kâğıtlarını saklar.” dedi.
            Holmes sordu “Üvey babanız bir kedimi besliyor?” diye sordu ve ardından kutunun üstünde tabağın içinde bir miktar süt olduğunu gördü ardından devam etti “Şimdi Bayan Stoner sizin hayatınızın tehlikede olduğunu düşünüyorum. Bu gece arkadaşım Watson ve benim kız kardeşinizin odasında vakit geçirmemiz gerekiyor sizin yattığınız kız kardeşinizin odasında.”
            Helen Stoner ve ben şaşırarak baktık. “Evet, gerekli” diyerek devam etti. “Biz köydeki otelden bir oda kiralarız. Üvey baban yatağına gittikten sonra kız kardeşinin odasındaki ışığı açık bırak ve söndürme ardından kendi odana git. Bizde pencereden odaya geçeriz ve orada seslerin duyulmasını bekleriz.” dedi.
            Helen Stoner “Kız kardeşim nasıl öldü biliyor musunuz Bay Holmes? Lütfen söyleyin bana.” dedi ellerini Holmes’in omuzlarına koyarak.
            “Bayan Stoner size bilgi verebilmek için öncelikle bilgi edinmek zorundayım. Şimdi hoşça kalın ve korkmayın ”
            Köye doğru ilerlerken bana bu gecenin çok zor olacağını ve doktorun çok saldırgan olduğunu söyledi. Bende ona yardım edeceğimi onu yalnız bırakmayacağımı söyledim. Holmes ise teşekkür ederek bana ihtiyacı olduğunu söyledi ve devam etti. “Sen çanın ipini ve apartman boşluğunu gördün mü? Ben buraya gelmeden önce bu hava boşluğu olayını biliyordum. Elbette iki oda arasındaki delik sigara kokusunun neden kız kardeşine gittiğini açıklar.”
            Onun ne kadar akıllı olduğunu söyleyerek onu kutladım. Holmes ise devam etti “Sen yatağı gördün mü? Odaya sabitlenmiş biçimde duruyordu. Kız kardeşi hareket ettiremiyordu. Apartman boşluğunun yanında olan ipin altında kalması için ayarlanmış olmalı.
            “Holmes! Anlamaya başladım! Ne korkunç bir suç!”
            “Evet, doktor çok zeki bir adam fakat biz onu durduracağız biliyorum Watson.”



Ölüm randevusu
                        Gece eve geri döndük. Bayan Stoner’in açık bıraktığı ışığı gördük ve Holmes’le beraber sessizce pencereden içeriye girdik. Ortadaki karanlık yatak odasında sessizce uç saat kadar bekledik ve hiçbir hareketlenme yoktu. Aniden bir ışık gördük ve Dr Roylott’un odasından bir ses geldi fakat devamında bir şey olmadı biz sessizce beklemeye devam ettik. Sonrasında bir ses ve daha düşük seviyede biraz daha ses… Holmes aniden zıpladı ve zilin ipini güçlüce çekti.
            “Görüyor musun Watson” diye bana seslendi fakat ben hiçbir şey görmüyordum. Sessiz bir ıslık sesi geliyordu. İkimizde bir anda hava boşluğuna baktık ve yandaki odadan aniden korkunç bir çığlık sesi duyduk. Sonrasında tekrar ev sessizleşti.
            “Bütün bunların ne anlama geliyor?” diye sordum. Sesim titriyordu. “Bitti” diye cevapladı Holmes. Ardından “Gidelim ve görelim” diye devam etti.
            Dr Roylott’un odasına gittik. Metal kutu açıktı. Roylott sandalyede oturuyor ve gözlerini hava boşluğuna sabitlemişti. Başının etrafında tuhaf sarı bir benekli kordon vardı. Ölmüştü.
            “Kordon! Benekli kordon!” dedi sessizce Holmes. Kordon kafasının etrafında hareket etmeye başladı. “Dikkat et Watson! Bir yılan Hindistan yılanı –zehirli ve kurbanını hızla öldüren bir yılan- diye bağırdı Holmes. Roylott o anda ölmüştü. Holmes “Yılanı kutusuna geri koymalıyız” diye söyledi. Holmes çok dikkatli bir şekilde yılanı alıp kutunun içine yerleştirdi.
            “Yılan olduğunu nasıl anladın Holmes?” diye sordum.
            “İlk olarak Watson, Çingeneler beni şüphelendirdi. Sonradan duşundum ve anladım ki bir şeyler hava deliğinden gelip çanın ipinden yatağa doğru indi. Birde süt vardı ve yılanlar süt içerler. Hindistan’dan hayvanları getirme doktor için kolay bir işti ve ayrıca biliyordu ki yılan zehirlerinden kaynaklı olan ölümlerin nedenini bulmak çok zordu. Böyle olunca oda her gece yılanı hava boşluğuna koydu oda çanın ipini kullanarak yatağa indi. Tabi ki kimse yılanı görmemeliydi. Islık çalarak onu geri çağırıyordu. Metal sesi ise onu koyduğu yılanın evi olan metal kutudan çıkan sesti. Belki de yılan birçok kez hava boşluğundan geçti onu öldürene kadar ve sonunda öldürdü. Helen’de bu nedenden dolayı ölecekti.”
            “Fakat bu gece ben yılana ipteyken vurduğumda sinirlendi ve hava deliğinden geri dönerek doktoru öldürdü. Bunun için hiçte üzgün değilim.”
            Kısa bir zaman sonra Helen Stoner genç bir adamla evlendi. Üvey babasının ve kardeşinin ölümlerini unutmayı denedi ancak benekli yılanı tam olarak unutamadı.



BOHEMYADA SKANDAL

Kralın Hatası
      Sherlock Holmes için dünyada tek bir kadın vardı. Ona âşık değildi çünkü o hiçbir kadına âşık olmadı fakat tanıştıktan sonra o kadının ismini hiç unutamadı İrene Adler.
            Mart ayında bir gece eski arkadaşımı Baker Street caddesindeki evinde ziyaret ettim. Yeni evlenmiştim ve onu çok sık göremiyordum.
            “Gel içeri, Watson” dedi. “Otur eski dostum, seni gördüğüme sevindim, çünkü sana gösterecek şeylerim var.” Üstünde tarih, isim ya da adres olmayan bir mektup göstererek ne düşündüğümü sordu ve son postayla eline ulaştığını ekledi.
            “Bu gece çok gizli bir iş konuşmak için birisi seni ziyaret edecek. Sen başka önemli insanlara yardımcı oldun ve umuyoruz ki bize de yardımcı olabilirsin. Akşam 7.45’te odanda ol.”         
            “Kâğıt, bu kâğıt hakkında ne düşünüyorsun Watson?” diye sordu.
            Holmes gibi düşünmeye çalıştım. “Oldukça zor bulunan pahalı bir kâğıt, anlaşılan zengin biri.”
            “Evet, bu İngiliz kâğıdı değil. Işığın altında bakarsan kâğıdın Bohemia’da üretildiğini anlayabilirsin. Mektubu da bir Alman’ın yazdığını düşünüyordum. Aha! Gizli kişide şimdi geliyor.” Diyordu Holmes. Sokaktan gelen at seslerini duyabiliyorduk.
            “Uzaklaşmalı mıyım Holmes?” diye sordum.
            “Hayır, hayır yardımına ihtiyacım var. İlginç olacak.” Diye cevapladı arkadaşım. Kapı bu arada çaldı.
            “İçeri gelin!” diye seslendi.
            Uzun ve güçlü bir adam odaya geldi. Kıyafetleri çok pahalı görünüyordu ve yüzünde bir maske vardı.
            “Bana Count von Kramm diyebilirsiniz. Bohemia’dan geliyorum, çok önemli bir iş için buradayım size bunu anlatmadan önce bana bunun bir sır olacağına dair söz verir misiniz? dedi gizemli adam.
            Birlikte onayladık bu sorusunu adamın ve anlatmaya başladı “Kraliyet ailesinden çok önemli bir kişi sizden yardım istemek için beni gönderdi. Maske kullanıyorum çünkü benim kim olduğumu bilmemelisiniz, bu işin ne kadar önemli olduğunu size belirtmeliyim. Eğer yardım etmezseniz Avrupa’nın en önemli ailelerinden biri için zor bir dönem başlayacak belki de büyük bir skandal olacak. Bohemia kralı, Ormstein ailesinden bahsediyorum.”
            “Biliyorum, majesteleri” dedi Holmes. Sessizce sigarasını yaktı.
            Adam sandalyeden sıçradı. “Ne” diye bağırdı. “ Benim kim olduğumu nasıl anladın?” Sonrasında maskesini çıkardı zemine doğru baktı. “Haklısın. Neden gizleneyim? Ben Kralım. Ben Wilhelm von Ormstein, Bohemia kralı! Sizi görmeye kendim geldim çünkü neden geldiğimi başka bir insana anlatamazdım. Bu gizli kalmalı. Anlıyor musunuz?
            “Oldukça iyi anlıyoruz. Devam edin.” dedi Holmes gözlerini kapattı ve dinlemeye devam etti.
            “Beş yıl önce İrene Adler adlı bir kadınla tanıştım. Biz…”
            “Ah!” dedi Holmes, “İrene Adler, 1850 doğumlu şarkıcı, Londra’da yaşıyor oldukça güzel bir bayan, duydum…” ardından krala baktı. “Sen ve o…Sen onu sevdin bir sure boyunca beraber oldunuz ve sonra onu terk ettin ama onu terk etmeden önce belki de bazı mektuplar yazdın ve şimdi o mektupları geri istiyorsun.” dedi Holmes.
            “Evet, doğru.”
            “Evlendiniz mi?”
            “Hayır”
            “Para isteyip mektupları ifşa etmeye kalkarsa inkâr edip yazmadığını söyleyebilirsin.”
            “Bay Holmes, aynı zamanda fotoğrafıma da sahip.
            “Fotoğrafı senin vermediğini söyleyebilirsin.”
            “Fotoğrafta birlikteyiz.”
            “Bu yaptığınız büyük bir hata olmuş majesteleri.”
            “Biliyorum, aptallık… Fakat çok gençtim.”
            “Fotoğrafı geri almalısınız. Çalmayı denediniz mi evinden?
            “Birkaç kez denedi adamlarım fakat bulamadılar. Ne yapabilirim sizce bu konuda?”
            Holmes güldü. “Bu gerçekten çok ilginç fotoğrafla ne yapmayı planlıyor acaba?”
           
            “Yakında İskandinavya Kralı’nın kızı Clotilde Lothman von Saxe-Meningen ile evleneceğim. Biliyorsunuz ki Avrupa’nın önemli kraliyet ailelerindeniz. Clotilde bu durumu öğrenirse benimle asla evlenmez… İrene Adler’in eski sevgilim olduğunu öğrenirse. İrene Adler’i tanımazsınız. Kendisi çok güzeldir fakat bir erkek kadar da zorludur. Ayrıldığımızda bana çok kızgındı ve benim başka biriyle evlenmemi istemez ve ben biliyorum ki fotoğrafı Saxe-Meningen ailesine gönderecek ve korkunç bir skandal olacak. O fotoğrafları göndermeden önce fotoğrafları bulmalıyız!”
            “Onu bulacağımızdan eminim. Siz Londra’da mı kalacaksınız sizi olayla ilgili bilgilendireceğim bir şey olduğunda ve para…”
            Kral ağır bir çantayı masaya bıraktı. “O fotoğrafları almalıyım” dedi. “Burada bin pound var daha fazlasına ihtiyacınız olursa söyleyin yeter. Paranın önemi yok.”
            “Bu genç bayanın adresini söyler misiniz?” diye sordu Holmes.
            “Briony Lodge, Serpentine Avenue, St Johns Wood, London”
            “İyi geceler, majesteleri” dedi Holmes. “Umuyorum ki yakında güzel haberler verebilirim size.” Kral oradan ayrıldı ve Holmes bana döndü “İyi geceler, Watson. Lütfen yarın öğleden sonra üçte burada ol.”



Hizmetçi Öğrenirse
         Ertesi gün yanına gittim fakat gittiğimde Holmes yoktu odasında onu bekledim. Saat dörtte kapı açıldı ve çok tuhaf bir hizmetçi içeri girdi. Üstündekiler eski ve kirliydi. Eski dostum olduğunu anlamak için dikkatle incelemem gerekti.
            “Holmes!” diye bağırdım. “Neredeydin?”
            “Güzel bir gündü” dedi sırıtarak. “ İrine Adler’in evindeydim. Hizmetçiler her zaman konuşmaktan hoşlanırlar böylelikle genç bayan hakkında oldukça fazla bilgi edindim. Örneğin onu sürekli ziyaret eden Godfrey Norton adında bakımlı bir avukatın olduğunu öğrendim. Neden şimdi? Eğer onun avukatıysa belki de fotoğrafları ona vermiştir fakat ona âşıksa ona fotoğrafları göstermemiştir.”
            “Çok ilginç Holmes!” dedim.
            “Ben oradayken aniden Bay Norton geldi. Onları pencereden izledim. Yanından ayrıldığında bir taksiye atladı “Gidebildiğin en hızlı şeklide St Monica kilisesine! Diye bağırdı. İki dakika sonra koşarak Bayan İrine başka bir taksiye atladı “Çabuk St Monica kilisesine” dedi. Bunu kaçıramazdım Watson, bu yüzden üçüncü bir taksiye ben atladım. Oraya vardığımda Bay Norton etrafına bakınırken beni gördü.”
            “Teşekkürler Tanrım” diye bağırdı. “Çabuk buraya gel!”
            “Neden” diye sordum. “Buraya gel adamım sana ihtiyacımız var!” dedi ve bende evlenmelerine yardım ettim. Şahit gerekiyordu ve o sırada sokaktaki hizmetçiden daha iyisi yoktu.”
            “Bayan İrine evlendi! Şimdi ne yapmalıyız?” diye sordum.
            “Watson sevgili dostum bu gece sana ihtiyacım olacak sorgusuz sualsiz yapacak mısın?”
            “Tabi ki Holmes,  bu kadar önemli olduğunu düşünüyorsan.”
            “Sonra Briony Lodge’ye gidiceğiz. İrine Adler veya İrine Norton, saat yedi de eve gelecekler. Bana eve girip girmeyeceğimi soracak. Sen dışarıda oturma odasının penceresinin yanında bekleyeceksin ve pencere açıldığında beni izle. Ben elimi kaldırdığımda bu şeyi içeri atıp “Yangın” diye bağırmalısın.”
            Elindeki küçük şeyi aldım ve bunun ne olduğunu sordum.
            “Duman çıkartan ufak bir patlayıcı. Oda hızlı bir şekilde dumanla dolacak. Sonra sokağın köşesinde beni bekle.”
            “Tamamdır istediğini yapacağım.” dedim.


Ateş
            Akşam olduğunda Holmes büyük siyah bir şapka ve yine garip giysiler giymişti fakat garip olan sadece üstündekiler değildi. Yüzünü saçını… Her şeyini değiştirmişti. O farklı biriydi.
            Birlikte evin yakınlarına vardığımızda bir aşağı bir yukarı yürüyüp duruyorduk evin dışında bir çok insan vardı konuşup gülüşüyorlar ve sigara içiyorlardı.
            “Anlıyor musun?” dedi Holmes “Anlıyorum fakat anlamadığım nokta yeni kocasının fotoğrafları görmesini istemiyor ve fotoğraflar nerede. Bankasında? Hayır, kadınlar özel eşyalarını kendileri saklamayı severler bence fotoğraflar evinde.” dedim.
            “İlginç olan kralın adamları da o fotoğrafları bulamadı.” dedim
            “Çünkü nereye bakacaklarını bilmiyorlardı.”
            “Peki, sen nereden biliyorsun?
            “Bilmeyeceğim o bana gösterecek buna zorunda.”
            Ardından bir taksi geldi. Bir adam koşarak geldi ve taksinin kapsını açtı, başka bir adamda onu itti ardından kavga çıktı. İrene kavganın ortası da kalmıştı çok iyi bir fırsattı, Holmes koştu ve ona yardım etti. Yüzünden kanlar gelmeye başladı ve yere yığıldı. İrene acele ederek kapısının önüne geldi fakat bir an o geri döndü.
            “Kim bana yardım etti?” dedi. Ardından ölmüş diye biri bağırdı hemen arkadan bir ses yalnızca yaralanmış, hadi onu oturma odasına götürelim dedi.
            Birkaç insan Holmes’i oturma odasına taşıdı. Pencerenin dışından onları izleyerek bekledim. İrene Norton’un ne kadar güzel olduğunu fark ettim. Sonra Holmes elini havaya kaldırdı ve bende patlayıcıyı odanın içine attım. Hızlı bir şekilde farkında vardılar hem evin içindekiler hem de dışında hala bekleyenler. Ev dumanla dolmuştu. Uzaklaştım ve on dakika kadar bekledikten sonra o geldi.
            “Çok iyisin Watson”
            “Fotoğrafları aldın mı?”
            “Nerede olduklarını biliyorum bana gösterdi.”
            “Neden sana göstersin ki?”
            “Kolay oldu.” dedi ve güldü.
            “Sokaktaki insanları gördün mü? Yardımcı olmaları için onlara ödeme yaptım. Ne kavga nede kan gerçekti. İnsanlar “yangın” diye bağırdığında bir kadın en önemli şeyleri düşünür ve evin içinde ona koşar bebekleri, altınları… Ve fotoğraf. Bayan Norton oturma odasındaki depoda fotoğrafları bulmak için koştu. Onu gördüm ancak alamadım. Yarın bayan uyumadan önce kral ile birlikte eve gideceğiz ve o kendi fotoğrafın bulunduğu yerden alacak oradan ayrılacağız.”
            Holmes konuşurken eve doğru yürüyorduk eve vardığımız sırada genç bir adam yanımızdan geçti ve “İyi geceler Bay Sherlock Holmes” dedi.
            “Bu sesi daha öncede duymuştum.” Dedi Holmes. Sokağın aşağısına doğru bakarken “Fakat bu kimdi?” dedi.


Fotoğraf
            Ertesi gün kral ile birlikte Bayan İrene’nin evine gittik, yaşlı bir uşak kapıyı açtı “Bay Sherlock Holmes?” diye sordu ve güldü.
            “Evet?” dedi eski dostum şaşırarak.
            “Bayan İrene Norton ve kocası İngiltere’den bu sabah ayrıldılar ve bir daha asla buraya dönmeyecekler.”
            “Ne?” diye şaşırmış bir şekilde sesini yükseltti, yüzü beyazlamıştı ve öfkeliydi.
            “Şimdi fotoğraf ne olacak?” dedi kral.
            Aceleyle oturma odasına geçtik Holmes depoya doğru koştu kapıyı açtı ve içeri girdi. İrene Adler ve kralın bulunduğu fotoğraf değildi fotoğraf yoktu, sadece guzel İrene’nin olduğu bir fotoğraftı. Bir de Holmes’e bırakılmış bir mektup vardı beraber okuduk.
           
            Sevgili Sherlock Holmes
           
            Çok iyi bir şey yaptınız. Yangının gerçek sizinde sadece yaşlı bir adam olduğunuzu düşünmüştüm Bay Holmes. Ancak depoya girdiğimde düşünmeye başladım. Sizin ününüzü biliyordum ve kralın er ya da geç sizden yardım isteyeceğini de biliyordum. Bu nedenle genç bir adam gibi giyinerek evinize kadar sizi takip ettim. Gerçek Sherlock Holmes sizseniz bulmak istemedim. Kapının önünde de “İyi geceler” dedim.
            Kocam ve ben İngiltere’den ayrılmaya karar verdik. Lütfen krala fotoğrafı kullanmayacağımı kimseye göndermeyeceğimi iletin. Kocamı seviyorum ve oda beni seviyor. Kraldan da daha iyi birisidir. Ama burada farklı bir fotoğraf bırakıyorum hoşuna giderse onu saklayabilir.
İrine Norton

            “Ne kadın” diye bağırdı kral. “Neden onunla evlenmedim ki? Ne kadın ama!”
            “Çok ama çok zeki gerçekten” dedi Holmes soğukça “Üzgünüm majesteleri, bu işi tamamlayamadım.”
            “Hayır, Hayır” dedi ve devam etti kral “Yazmış ya kimseye göndermeyecekmiş onun sözlerinden ötesine ihtiyacım yok, bir önemi yok benim için, tehlikeli bir durumda kalmadı şimdi sana nasıl teşekkür edebilirim Bay Holmes?
            “Sadece tek bir şey istiyorum majesteleri.”
            “Ne istiyorsun söyler misin bana?
            “Bu fotoğraf.”
            Kral şaşırdı ona baktı sonrasında “İrene’nin fotoğrafı mı? Tabi sizindir.”

            Bu şekilde Avrupa’nın en güçlü kraliyet ailelerinden birinin korkunç bir skandal yaşaması engellenmiş oldu ve Sherlock Holmes’te kendisinden daha zeki olan bu kadının fotoğrafını saklamaya devam etti.



BİR PORTAKAL ÇEKİRDEĞİ

Elias Amca’nın Hikâyesi
            1887’nin Eylül ayında eşim akrabalarını ziyarete gitmişti. Bende eski dostum Sherlock Holmes ile onun evinde kalıyordum. Rüzgârlı ve fırtınalı bir geceydi havada sağanak yağış vardı. Aniden kapı çalındı.
            Eski dostuma şaşırarak baktım. “Kim olabilir ?” diye sordum.
            “Bu havada eğer iş için gelmişse önemli bir şey olmalı.” Diye tahmin etti, onu içeriye çağırdı.
            Genç bir adam içeri girdi ıslak, yorgun ve endişeli görünüyordu sonrasında devam etti. “Sizden yardım istemeye geldim. Sizin ününüzü duydum Bay Holmes sizin her şeyi bildiğinizi ve bütün olayları çözdüğünüzü söylüyorlar. Ben ise ne yapacağımı bilmiyorum.”
            “Otur ve bana kendinden bahset” diye cevap verdi.
            Genç adam oturdu ayaklarını ateşin yanına yaklaştırdı. “Benim adım John Openshaw. Babam Joseph ve o genç yaşlardayken Amerika’da yaşayan bir kardeşi vardı, amcam Elias. Orada çok fazla para kazandı. O siyahîleri hiç sevmezdi. Bu yüzden iç savaş sırasında kuzey ve güneyden gelenlere karşı savaştı. Güney savaşı kaybetti ve siyahîler eşitlik kazandı durum böyle olunca Elias amcam Amerika’dan ayrıldı.1869’da İngiltere’ye döndü ve şehrin içinde büyük bir evde yaşamaya başladı. İlginç ve somurtkan bir adamdı.”
            “Arkadaş istemezdi.” Diye devam etti. “ Çok içerdi, beni de severdi ve ben 12 yaşına geldiğimde onun yanına taşındım. Bana karşı çok nazikti. Evde istediğim her yere girip çıkabiliyordum fakat evde her zaman kilitli olan evin en üst katında bir oda vardı. Kimse o odaya girmezdi.”
            “Bir gün Elias Amcama Hindistan’ın Pondicherry şehrinden bir mektup geldi. Orada tanıdığı olmadığını söyledi, zarfı açtığında tabağına beş adet portakal çekirdeği düştü. Gülmeye başlamıştım, fakat amcamın suratının bembeyaz olduğunu görünce sustum.”
            “K.K.K!” diye bağırdı. “Aman Allah’ım beni buldular!” Ne demek istediğini ona sordum. “Ölüm!”diye tekrar bağırdı ve koşarak yukarıya çıktı.
            “Zarfa baktım fakat içinde mektup yoktu arkasında üç adet K harfi vardı. Kim yollamıştı? Ve neden bu kadar korkmuştu?”
            “Elias amcam hızlıca o gizli odaya gitti ve üstünde üç adet K harfi olan kutuyu aldı. Kutudaki kâğıtları yaktı ve bana “John, biliyorum ki yakında öleceğim. Kardeşim yani baban ölümümden sonra tüm paramı alacak. O öldüğünde de tabi olarak sana geçecek fakat bunu istemezsen onları hiç sevmediğin hoşlanmadığın birine ver çünkü para yanında ölümü de getiriyor.”dedi.”
            “Onun dediklerini tam olarak anlamadım ve bir kaçta hafta boyunca hiçbir şey olmadı, bu yüzden çok endişelenmedim. Ama amcam çok korkuyordu. Sürekli odasında duruyordu ve alkolü de arttırmıştı. Kapısını sürekli dikkatlice kilitliyordu. Ardından bir akşam çok içmişti ve koşarak dışarı çıktı ve evin etrafında delice koşmaya başladı ve bu olayın sabahında onu ölü olarak nehirde bulduk. Polis onun intihar ettiğini söyledi fakat amca korkudan ölmüştü. Bu yüzden bunun doğru olduğunu düşünmüyordum.”
            Holmes genç adamı bir dakikalığına susturdu. “Söyle bana amcana Hindistan’dan mektup ne zaman geldi ve o ne zaman öldü?”
            “Mektup 10 Mart 1883 tarihinde geldi ve o yedi hafta sonra öldü.” Diye cevap verdi.
            “Teşekkürler. Lütfen devam et.” dedi Holmes.
            “Amcam öldükten sonra, babam eve geldi. Tabiki de ondan kilitli odayı dikkatlice incelemesini istedim fakat oda önemli bir şey bulamadı.”



Daha fazla çekirdek
            “Bir yıl boyunca her şey çok normaldi fakat bir sabah babamda içinde beş tane portakal çekirdeği olan bir mektup açtı bana ne anlama geldiğini sordu ve suratı bembeyazdı.”
             “Bak! dedim. Zarfın üzerinde K.K.K yazıyor Elias amcama gelen zarftakilerle aynı şeyler yazıyor. İkimizde korkmuştuk.”
            “Evet, bu kez mektupta Kâğıtları bahçeye koy. Yazıyordu.”
            “Hangi kâğıtlar? Amcamın kutusundaki kâğıtlar mı? Amcam onları yaktı!” dedim.
            “Mektup nereden geliyor?” diye babam bana sordu. Arkasına baktı ve  “Dundee, Scotland.
“Kâğıtlar veya çekirdekler hakkında bir şey bilmiyorum. Bir şey yapmayacağım.” dedi.
            “Baba polise gitmelisin.” dedim.
            “Amcama Hindistan’dan gelen mektubu hatırladım ve korkmuştum.”
            “Hayır, bana gülecekler. Unutmalıyız.” diye cevapladı.
            “Uç gün sonra zavallı babam birkaç mil uzaklıkta olan eski bir arkadaşını ziyaret etmek için evden ayrıldı fakat bir daha geri gelmedi. Polisin söylediğine göre karanlıkta yürürken bir tepeden düşmüş ve kötü yaralar aldığı içinde kurtulamamış. Bir kaza olduğuna karar verdiler fakat ben inanmadım. Bunun bir cinayet olduğunu düşündüm amcama ve babama gelen mektupları, portakal çekirdeklerini unutamadım.”
            “Yinede unutmayı denedim. Üç yıl kadar o evde yalnız yaşadım ve dün bunu aldım.”
            Genç adam üzerinde K.K.K yazan, arkasında beş küçük portakal çekirdeği olan zarfı gösterdi. “Anlıyor musunuz?” dedi. “Doğu Londra’dan gelmiş ve kâğıtları bahçeye koy yazıyor. Babama gelen zarftakilerle aynı şeyler yazıyor.”
            “Sen ne yaptın bunun üstüne?” diye sordu Holmes.
            “Hiç bir şey.” Diye cevapladı ellerini başının üstüne koyarak. “Ne yapacağımı bilmiyorum. Korkuyorum.” dedi.
            “Hiç bir şey!” diye bağırdı Holmes. “Genç adam hemen bir şeyler yapmalısın canın tehlikede.” dedi.
            “Polislerle konuştum.” dedi mutsuz bir şekilde. “Ama onlar bana sadece güldüler ve korkulacak bir şey olmadığını söylediler.”
            “Ne kadar salaklar.” Diye bağırdı Holmes. “Neden benim yanıma hemen gelmedin? Düşmanların plan yapmak için iki gün kazandılar. Sana yardım edebileceğimiz herhangi bir şey buldun mu?”
            “Evet, kitli odada bir şeyler buldum.” Bize yarısı yanmış bir kâğıt parçası gösterdi bir şeyler yazıyordu ve okudu.
            7 Mart 1869,çekirdekleri üç kişiye yolla, Brown, Robinson ve Williams.
            9 Mart Brown ayrıldı.
            10 Mart Williams ayrıldı.
            12 Mart Robinson ziyaret edildi ve onunla işimiz bitti.
            “Teşekkürler” dedi Holmes “Sen şimdi çok acele eve gitmelisin. Bu kâğıdı al ve amcanın kutusuna koy. Amcanın yaktığını söylediğin diğer kâğıtları ise al ve mektubun içine koy kutuyu ise bahçenin dışına bırak. Düşmanlarının bununla mutlu olmasını umuyorum. Böylece sende tehlikede olmayacaksın. Eve nasıl gidiyorsun?”
            “Waterloo istasyonundan kalkan trenle.”
            “Oradaki sokakta yürüyen çok fazla insan olacaktır bu yüzden güvende olursun fakat yinede dikkatli ol.”
            “Teşekkürler Bay Holmes.” dedi ve devam etti “Sizin dediğiniz her şeyi yapacağım.” Dışarıdaki karanlık geceye, rüzgâra ve yağmura doğru gitti.



K.K.K
            Eski dostum sessizce oturuyor ve şöminede yanan ateşi izliyordu sonrasında “John Openshaw gerçekten tehlikede. Amcası Elias neden Amerika’dan ayrılmıştı çünkü onun düşmanları vardı. İngiltere’ye döndüğünde korkuyordu, bu neden kapıları sürekli dikkatle kilitlediğini ve yalnız yaşadığını gösteriyor. Şimdi sence bu mektuplar nereden geliyordu? Anladın mı?”
            “İlki Hindistan Pondicherry, ikinci Dundee Scotland ve üçüncü Doğu Londra’dan” diye cevapladım.
            “Bunlar sana bir şey ifade ediyor mu ?” diye sordu.
            “Bunların hepsi limanları olan şehirler. Mektupları yazan kişi bunları yazarken gemideymiş.” Diye cevap verdim ve verdiğim cevaplardan memnundum.
            “Çok iyi Watson” dedi ve devam etti “Birisi Hindistan’dan birkaç tane portakal çekirdeği yolladı ve yedi hafta sonra Elias amcayı öldürdü. Sonra İskoçya’dan birkaç portakal çekirdeği daha yollandı ve üç gün sonra John’un babası öldü. Benim neden endişeli olduğumu şimdi anlıyor musun? John’a gönderilen portakal çekirdekleri Londra’dan geldi yani John’un düşmanları şuan Londra’da onu öldürmeye hazırlar.”
            “Aman Tanrım Holmes” diye bağırdım. “Kim bu adam?”
            “Birden fazla kişi olduğunu düşünüyorum. Onlar Ku Klux Klan’ının adamları buda K.K.K’yı açıklar. Hiç duymadın mı?  Güney Amerikalı çok gizli bir gruptur. Onlar siyahîlerle eşit olunmaması gerektiğini düşünüp bunu durdurmaya çalışan insanlardı, onlara katılmayanları ise öldürüyorlardı. Polisler onları durduramadı. 1869’da bu grubun gizli bir üyesi olan Elias amca, aniden Amerika’yı o kâğıtlarla beraber terk etti. Bu yüzden de grup onun peşini bırakmadı çünkü o kâğıtları istiyorlardı. Hatırlıyor musun o bize gösterdiği yanık olan kâğıdı? O Elias’ın Amerika’daki günlüğüydü. K.K.K’da çalıştığı sırada korkutmak için üç kişiye portakal çekirdekleri göndermiş. İki tanesi şehri terk etmiş, biri terk etmemiş. Bu nedenle K.K.K’nın “onunla işi bitti” veya onu öldürdüler. K.K.K her zaman bu şekilde çalışır.”
            “Genç Openshaw’ı öldürmeyeceklerini umuyorum.” dedim.


Son Tango
            Ama öldürdüler. Ertesi sabah gazeteden okuduk Openshaw ölmüştü. Polisler onu Waterloo istasyonu yakınındaki nehirde ölü bulmuştu. Polisin söylediğine göre bir kazaydı. Holmes çok sinirlendi.
            “Bana yardım etmem için geldi ve bu adam öldürüldü! Gidip onları bulacağım ve yapacağım son şey de olsa bunu yapacağım.”  ve evden ayrıldı.
            Gece eve yorgun fakat memnun bir şekilde geri geldi. “Watson!” dedi ve devam etti “Openshaw’ın düşmanlarının isimlerini biliyorum ve şimdi onlara bir sürpriz yollayacağım! Bu onları çok korkutacak!” dedi. Bir portakal aldı, içinden beş tane çekirdek çıkardı ve onları zarfa koydu. Üstüne “Sh’den Jc’ye” yazdı.
            “Çekirdekler K.K.K’den değil benden, Sherlock Holmes’den Kaptan James Calhoun’a. Star denilen gemide. O ve adamları Amerika’da Geogia’ya dönüyorlar.
            “Onları nasıl buldun Holmes?” diye sordum.
            “Gemilerin kâğıtları” dedi. Bugün neredeyse yüz tanesini araştırdım. Sadece bir gemi, Star, üç limanda doğru zamanda bulunmuş ve bu sabah Star Londra’dan tekrar Georgia’ya yola çıktı. Kaptanı ve adamlarından ikisini buldum. Bütün Amerikalılar dün gece gemide değillerdi. Eminim ki zavallı John’u onlar öldürdü. Şimdi ise Amerika’ya vardıkları sırada çekirdekleri alacaklar ve polis onları yakalayacak.
            Sherlock Holmes çok akıllı bir dedektif fakat o bile hava durumunu tahmin edemeyebilir. Denizdeki kar fırtınaları bu sene daha önce hiç olmadığı kadar kötüydü ve Star hiçbir zaman Georgia’ya varamadı. Hiç kimse ne kaptanı nede adamlarını bir daha görmedi. John Openshaw’ın katilleri çekirdekleri alamadı fakat ölüm onlarında kapısını çalmıştı.














ŞEYHÜLİSLAM YAHYA'DAN GAZEL

Hazırlayan: MEHMET MERİÇ UÇAR

ŞEYHÜLİSLAM YAHYA

1.      Lisân-ı ehl-i dilde aşka gülzâr-ı belâ derler
            Cüvânın kâmet-i bâlâsına nahl-i cefâ derler

2.      Yakın olmaz güzeller âşık-ı mehcûr u şeydâya
            El öpmek ârzû etsen ıraktan merhabâ derler

3.      Harâbâtı eğerçi görmedik ammâ görenlerden
            İşittik bir neşât-efzâ makâm-ı dilküşâ derler

4.      Niyâz eyle cefâdan vaz gelsin cân-ı mahzûna
            Seni ey dil gam-ı cânâne ile âşinâ derler

5.      Halâs olmaya gibi aşk elinden bir zamân
            Yahyâ Yine bîçâreyi bir dilrübâya mübtelâ derler


GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ
1.      Gönülden anlayanların dilinde aşka belânın gül bah­çesi derler. Güzelin uzun boyuna üzüntü veren hurma ağacı derler.
     

            BEYİT AÇIKLAMA
            Gönülden anlayanlar derken şair burada âşıkları kastetmektedir. Âşıklar bu aşkları yüzünden acı çekerler, derbeder olurlar, biçare olurlar fakat aşklarından vazgeçmezler ve bu aşk onlar için tek yaşama sebebidir. Bu nedenle aşktan kör olmuş gözleri de aşkı her ne kadar acı çekseler de gül bahçesi olarak görmelerine neden olur çünkü onlar bu durumdan şikâyetçi değildir. İkinci mısrada geçen hurma ağacı ise divan edebiyatında sıkça kullanılan motiflerden birisidir. Kısaca bahsedecek olursak; Hurma, tadı, rengi, şekli, fidanı ve çekirdeği sebebiyle konu edilmiştir. Aşığın yaraları ile sevgilinin dudağı, renk ve şekil yönüyle hurmaya, kalbi sertliği yönünden çekirdeğine; boyu da fidanına benzetilir. Hurmanın daha çok hacdan getirilen değerli bir meyve olmasına, çekirdeğinden tespih tanesi yapılmasına da işaret edilmiştir. Ayrıca Hz. Meryem’in doğum yaparken tutunduğu kuru hurma ağacı meyva vermiş ve bu olay da klasik şiire bir motif olarak girmiştir. Burada da sevgilinin uzun boylu olması hurma ağacıyla anlatılırken, taş kalpli olması üzüntü olarak değerlendirilmiştir.
           
            SÖZ SANATLARI
            Teşbih: Aşk belanın gül bahçesine benzetilmektedir. Yine sevgili ise üzüntü veren hurma ağacına benzetilmektedir.
            Tenasüp: Gül bahçesi, aşk, güzel, hurma ağacı kelimeleri arasında ilişki kurulmuştur.


2.      Güzeller, sabırsız, durmaz, dinlenmez aşığa yakın olmaz. El öpmek istesek bile uzaktan
“merhaba” derler.


BEYİT AÇIKLAMA
            Âşıklar durumlarından hiçbir zaman şikâyetçi değildir. Onlar sevgilinin peşinden koşarlar, usanmazlar ve dur durak bilmeden buna devam ederler bu durum onlar için olmazsa olmaz bir durumdur ve bundan zevk alırlar. Güzel ise hiçbir zaman onlara yüz vermez, onları düşünmez. Birleşme hiçbir zaman gerçekleşmez. Ancak uzaktan o delici ve keskin bakışlarını atar, başkada tevazu göstermez.



3.      Biz meyhaneyi görmedik, ancak görenlerden duyduk. Sevinç veren, gönül açan bir yer olduğunu söylerler.


            BEYİT AÇIKLAMA
            Şair meyhaneye gitmediğini uğramadığını ancak aynı dertle muzdarip olan yoldaşlarından oranın sevinç veren, gönül açan bir yer olduğunu işitmiştir. Bu beyitte kullanılan meyhane motifi klasik edebiyatımızda bolca kullanılan kalıplaşmış bir motiftir. Eserlerde günümüzde kullanılan alkol alınan hane anlamında kullanılırken aynı zamanda tasavvufi anlamlarda Allah aşkının sunulduğu yer ve yine Allah’ı anmak için yapılan toplantılarında yapıldığı yer anlamını da karşılamaktadır. Divan şairi mest olduğu için meyhane üzerinde çokca durulmuştur. Meyhane bir can kıblesidir ki oraya varan üzüntülerinden kurtulur. İçeri bir defa giren artık çok zor çıkar. Oraya zâhid asla giremez. Çünkü meyhanede şom ve uğursuzların işi yoktur. Ünlü İslam bilginleri de şiirlerinde bu motifi bolca kullandığı için kelimenin asıl anlamı dışında kullanılabildiği de aşikârdır.
               

                SÖZ SANATLARI
            Tevriye: Burada meyhane çift anlamlı kullanılmıştır. Hem alkol alınan mekân anlamında kullanıldığında sırıtmamaktadır hem de az önce açıkladığımız gibi Allah’ın zikredildiği onun anıldığı meclistir.
           

4.      Ey gönül! Senin sevgilinin gamıyla içli dışlı olduğunu söylerler. (Bizim için) yalvar yakar da bu üzüntülü gönle eziyet etmekten vazgeçsin.


            BEYİT AÇIKLAMA
            Gönül klasik edebiyatta çeşitli şekillerde telaffuz edilmiştir. Bazen teşhis ve tecrid yoluyla kişileştirilerek ikinci aşık olur, bazen de ona seslenilir onunla dertleşilir. Bu beyitte de bunu görüyoruz. Gönül âşık gibi kanlı gözyaşları akıtır; yaralıdır, aşkın ve gamın merkezidir. Bu yüzdende sevgilinin gamıyla içli dışlı olduğunu söylüyor şair. Klasik edebiyatta gönlün rızkı gam ve kederdir. Buna binaen şairde onun sevgiliyle yakın olduğunu düşünerek bu eziyetinden vazgeçirmesini istiyor.
           
            SÖZ SANATLARI
            Teşhis: Gönül kişileştirilerek kullanılmaktadır.
            Kapalı İstiare: Gönüle insana ait vasıflar yüklenerek insandan bahsetmeyerek yine kapalı istiare yapılmıştır.
            Tenasüp:Gönül, sevgili, gam, eziyet, üzüntü, yalvarmak yakarmak..
           
           

5.      Yahya, bir müddet daha aşk elinden kurtulama­yacak gibi. Yine o çaresiz, zavallı için bir vefasıza tutkundur, diye söylüyorlar.
           
            BEYİT AÇIKLAMA
            Şair mahlasını da kullanarak aşkın elinden kurtulamayacağını ve yine yeniden bir güzele tutkun kaldığını gönlünü kaptırdığından bahsediyor
           
            SÖZ SANATLARI
            Tecrid: Şair kendinden başkasıymış gibi söz ediyor.